Olgunanne isminde bir blog hazırlayıp olgun bir
anne olmamı sağlayan doğum hikayemi ilk yazı yapmamam olmazdı sanırım.
Ama ilk baştan uyarayım, bizim doğum hikayemizde
kan, gözyaşı, ızdırap, isyan, trajedi, pişmanlık vb. duygular yok. Aksine
başlıktan da anlaşılacağı gibi coşkulu bir kavuşma hikayemiz var bizim. Tabi
başlıkta aynı zamanda doğumun Barcelano-Real Madrid maçını yani El Clasico'yu
seyretmemizden hemen sonra başlamasına da ufak bir gönderme yok değil...
30 Kasım 2010 günü niyeyse yine işe gittim. Ama
ilk kez yürüken bir zorlanma hissettim kendimde. 100 metrelik yolu bile üç dört
dinlenmeden sonra bitirebildim. Halbuki bildiğim bütün doğumun başlama
işaretlerini takip ediyor, her gün uyanır uyanmaz bacak bacak üstüne atma
çalışmaları yapıyordum. (Bilmeyenler için büyüklerimiz anne adayı bacak bacak
üstüne atamaz hale gelince doğumun çok yaklaştığına inanırlar.) Ama bu yürüme
zorluğu belirtisini niyeyse kaçırdım ve aklıma o gün doğum olabileceği hiç
gelmedi. Yükselmeye başlayan oksitosin hormonum akımında bir kısmını yavaş
yavaş almaya daha o saatlerde başlamıştı demek ki. İşe gider gitmez gördüğüm
birkaç yaşlı teyzeye hemen göbeğimin aşağı inip inmediğini sordum. Olumsuz
yanıt alınca bir hayal kırıklığına daha uğradım. Çünkü hamilelik sürem 38 hafta
6 günü gösteriyordu ve benim resmi hamilelik süremi bitirmeme çok az zaman
kalmıştı. Hiç ama o gün akşam yedibuçuğa kadar çalıştım. Çıkarken de bütün iş
arkadaşlarıma artık beni beklememelerini doğuma kadar evde biraz keyif
yapacağımı, doğumdan sonra da kendimi ne zaman hazır hissedersem o zaman
geleceğimi söyledim. Sağlıcakla kalın dedim ve çıktım. Nerden bilebilirdim ki
sadece bir hafta evde kalacağımı ve bir hafta sonra yine bu kapıdan gireceğimi.
Arabaya atladım ve eve gittim.
Evde misafir vardı ve hep beraber hoplaya zıplaya
maçı seyrettik. Sonra misafirlerimizin bir kısmı gitti ama bir arkadaşımız
bizde kaldı ve hayatının deneyimini yaşadı!!! Gece bir gibi uyumaya karar
verdik ve ben ilk kez o zaman normal olmayan birşeylerin farkına vardım. Kasılmalarım
vardı ama bunlar sık sık tekrar ediyorlardı. Kocamla Saki'yle zaman tutmaya
karar verdik ve kasılma aralıklarının sadece beş dakika olduğunu ve son derece
düzenli devam ettiğini farkettik. Coşkuyla birbirimize sarıldık ve güzel bir
doğum olmasını dileyerek uyumaya karar verdik. Evet uyumaya karar verdik, çünkü
bizi bekleyen sürecin oldukça uzun olabileceğini biliyorduk, güce ihtiyacımız
olabileceğini de biliyorduk ve kasılmalar beni uyuyamayacağım kadar rahatsız
etmiyordu. Yarım saat uyumuştuk ki nişanın da geldiğini farkettim ve doktoruma
haber vermeye karar ,verdim. "Sanırım doğum başladı." diye mesaj
attım doktoruma. Kalkıp arkadaşımı uyandırdım, bana inanmadı ve uyumaya devam
etti. Bizde kendimize birşeyler hazırlayıp yemeye karar verdik. Çünkü kimse
bize birşeyler yemememiz gerektiğini söylememişti, aksine doktorum çok ağır
olmamak kaydıyla mutlaka birşeyler yemem gerektiğini belirtmişti. O sırada
kasılmalar sıklaşarak gelmeye devam etti ve ben her seferinde ayağa kalkıp
rahat bir şekilde atlattım. Yemeğimizin sonlarına doğru arkadaşımızda uyandı ve
gözlerini kocaman açarak " doğum mu başladı yoksa" diye sordu. Bizim
hikayemizde panik olan bir tek o vardı.
Kasılmalar sırasında neler yapacağımın bir
listesini hazırlamıştım zaten. Yürüyecektim, pilates topunun üzerinde
zıplayacaktım, esneme hareketleri yapacaktım..... En sonunda da sıcak su dolu
küvete girecektim. Bütün bunlar sırasında Saki yanımda olacak ve bilinçsiz
olarak kendimi kastığımı farkederse beni uyaracaktı. Bir tek pilates topu işe
yaramadı. Hatta bir sonraki kasılmanın çok kısa süre sonra gelmesine sebep oldu
ve zorlandığım nadir anlardan birini yaşamamı sağladı. Artık kasılmalar iyice
sıklaşınca küvete girmeye karar verdim. Sıcak suya değer değmez sanki doğum
durmuştu. Kasılmaların hiçbirini hissetmez oldum. İki gün boyunca suyun içinde
kalabileceğimi düşündüm. Ama hiç de öyle olmadı. Onbeş dakika sonra kalp
atışlarım hızlandı ve sudan çıkmak istedim. Çıkar çıkmaz da suyum geldi.
O an ilk ve tek paniğimi yaşadım. Yanlış birşeyler yaptığımı düşündüm. Hemen
doktoruma mesaj attım ve artık hastaneye gitme zamanımızın geldiğini söyledi.
Sabaha karşı beşte yola çıktık. Arabadaki süre beni en zorlayan anlardı.
Hareket edemiyordum ve bu da kasılmaları bütün şiddetiyle yaşamama sebep
oluyordu. (Yeri gelmişken bu "bütün şiddeti" de dayanılmayacak,
hayatınızda yaşayabileceğiniz en büyük ağrı değil, birçok kişinin adet sancısı
da eminim bu kadar şiddetli geçiyordur.)
Hastaneye gittiğimizde doktorumuz doğumun
bittiğini ve doğumhaneye geçmemiz gerektiğini söyledi. Şaşkın şaşkın bakakaldım
yüzüne. Çünkü ben "aaa yanlış alarm doğum henüz başlamamış ki hadi evinize
geri dönün." demesinden korkuyordum. O sırada hemşire damar yolu açmak
için izin istedi ve doktorumdan ilk uyarıyı aldı. "Ne damar yolu, doğum
bitmiş diyorum ben!!" Biraz daha odada oyalandık-sanırım Oki'nin iyice
doğum kanalına girmesini bekliyorduk.- ve son anda doğumhaneye gittik.
Doğumhanede çok bağırdım. Şaka yapmıyorum gerçekten çok bağırdım. Ama hiçbiri
acı çektiğim için değildi. Ikınmam gerekiyordu ve sonrasında daha çok ıkınmam,
bir sonrasında daha daha çok ıkınmam. Nefesim yetmiyordu-daha doğrusu
kondisyonum- bu ıkınmalara ve ben sonunda güç toplamak, enerjimi tüketmek
ve bir sonrakinde daha derin bir nefes almak için bağırıyordum. Bu
Sharapova'nın topa vurmasından sonra bağırması gibi birşey...
Tam 40 dakika sonra Oki doğdu. Saki kesti göbek
bağını. O sırada çıplak göğsümdeydi zaten minik kuzum. Kocaman açmış gözlerini
bana bakıyordu. Sen miydin bunca zaman beklenen dedim. Çığlık çığlığa ağlamaya
başladı. Emzirmeye çalıştım. Emmedi, bu da ne ola ki diye tuhaf tuhaf baktı.
Saki'ye döndüm "ne güzel" değil mi dedim. Cevap vermedi. "Doğdu
en sonunda" dedim. Cevap vermedi. "Sana benziyor galiba." dedim.
Cevap vermedi. Cevap verse höyküre höyküre ağlayacaktı.