Keşke
olsa...
Ama
mevcut sağlık sisteminde olmaz.
Bu yazıyı
okuyor olduğunuza göre doğum hikayemi de okuduğunuzu varsayıyorum. Eğer
okumadıysanız hemen bu sayfaya gidin, dersinizi çalışıp
tekrar gelin...
Okuyanlar
için buradan devam ediyorum. Doğum hikayemde herşey güllük gülüstanlık
gözüküyor olabilir. Gerçekten öyleydi. Ama öncesinde dokuz ay kadar süren uzun
bir çalışma süreci var. Öncelikle ben normal doğumu destekleyen biri değildim.
Hatta evrimleşmeye devam eden kadın vücudunun gün geçtikçe normal doğum yapamaz
noktaya geldiğini iddia ediyordum. Şöyle ki gün geçtikçe bebeklerin kafa
çapları büyümesine rağmen, anne adaylarının kalça çapları!! küçülüyordu ve gün
gelecekti o kafa o bedenden normal yollarla çıkamayacaktı. Sonrasında o günün
henüz gelmediğini, benim kendime özel olarak henüz evrimimi tamamlayamadığımı
farkettim. Ama en önemlisi de sezaryenin nasıl bir ameliyat olduğunu öğrendim.
Sezaryen bir kurtarma ameliyatıydı, gerekli olduğunda hem annenin hem bebeğin
hayatını kurtarıyordu. Buraya kadar eyvallah. Ama gerekli olduğunda. Yani
kısaca benim çocuğumun burcu akrep olsun yükseleni de aslan olsun diye
yapılacak bir ameliyat değildi.
Önce bir
doğuma hazırlık kursuna katılmaya karar verdim. Saki ve teyzemle beraber. Çünkü
doğum koçunun normal doğumdaki önemiyle ilgili yazılar okumuş ve hem hemşire
hem psikolog olan çok sevdiğim teyzemin benimle doğuma girmesini istemiştim.
Genelde doğum koçu kocalar oluyor ama ben o kadar romantik biri, Saki'de o
kadar soğuk kanlı biri değil. Doğum kursu beklenenin aksine birçok hamilenin
kocalarının dizlerine yatıp, inler gibi sesler çıkartıp doğum taklidi yaptığı
biryer değil. Aksine size normal doğumun aslında ne kadar basit olduğunu,
normal doğum demenin bile kadın doğasına haksızlık olduğunu, asıl kullanılması
gereken tanımlamanın doğal doğum olduğunu anlatan bir kurs. Önce doğum
terminolojinizi değiştirmekle işe başlıyor zaten. Normal doğuma doğal doğum,
sancıya kasılma diyen birilerini görürseniz çevrenizde bilin ki bu kurslardan
birine ucundan da olsa katılmıştır. (Örn. Ben) Kurstan hemen sonra da doktorumu
değiştirmeye karar verdim. 19 haftalık hamileydim ve doktorum beni hala
tanımıyordu. Doğal doğum şansımı sorunca da "aslında pek bir kısasın, birbuçuk
metre var mısın sen?" tadında sorularla karşılık verince, epizyotomi yapar
mısınız genelde soruma da " eee ilk doğumda şarttır tabi." cevabını
alınca oradan yengeç yengeç kaçtık ve kendimize doğal doğumu destekleyen hatta
"desteklemek de ne oluyor zaten doğum böyle yapılır." diyen bir
doktor bulduk.
Bu
level'ı başarıyla atlattıktan sonra psikodrama level'ına geçtim. Benden başka
altı hamilenin katıldığı, doğum ile ilgili bilinçaltımızdaki kötü anılarımızı
temizlememize yardım edecek yanlış hatılamıyorsam 12 seanslık bir süreçti bu.
Pek bir işe yaramadı. Ama benim çok değerli altı arkadaş edinmeme ve asıl
korkumun doğum değil çocuk yetiştirmek olduğununu anlamama vesile oldu.
Bu kolay
level'ı atlattıktan sonra üçüncü ve en zor level'a otohipnoz level'ına geldim.
Bunun için bana tabiki teyzem yardımcı oldu. Bu uzun ve düzenli çalışma
gerektiren süreçte doğumun aslında kolay bir eylem olduğuna dair telkinler
verdim kendime. Telkinlerimde doğumun kendiliğinden başlaması, rahim ağzımın
kolaylıkla doğuma elverecek ölçüde açılması, kasılmaları doğuma yetecek kadar
hissetme gibi konular üzerinde durdum. Bunlara bıkmadan usanmadan son üç dört
ay her akşam çalıştım. Gerçekten de telkinini yaptığım her başlık doğum
sırasında gerçekleşti. Doğumumun kolay olmasındaki en önemli faktörün otohipnoz
olduğuna inanıyorum.
Bu
çalışma döneminde en eğlenceli level hamile yogası level'ıydı. Son üç ayda her
cumartesi günü hamile yogası eğitimlerine koşa koşa gittim. Hem çok eğlendim
hem de çok faydasını gördüm. Bu arada doğal doğum isteyenlere yürüyüş yapmaları
hep önerilen birşey olduğu için ve ben yürümekten nefret ettiğim için de her
gün en azından onbeş dakika koşu bandında yürüdüm.
Bütün
bunlardan sonra 30 Kasım 2010 tarihinde ben ne olduğunu anlamadan doğum başladı
(sanırım otohipnoz etkisini gösterdi ve ben doğumun ilk evrelerini
hissetmedim.) ve gerçekten kolay denilebilecek şekilde minik kızım geliverdi.
Herkes
bunları yapsın demiyorum elbette. Benim hem zamanım hem nereye harcayacağımı
bilemediğim param!! vardı. Ama doğuma elinizde cipsle televizyon seyrederek
hazırlanamayacağınızı da anlatmak istiyorum. Eskiden doğum kursu mu varmış
diyen femur başlarının seslerinin duyar gibiyim. Şöyle bir örnek vereyim o
halde size.
Tanıdığım,
köyde yaşayan bir teyze çok sevdikleri gelinlerine kıyamadıkları için
hamileliği boyunca onu el üstünde tuttuklarını en ufacık bir iş bile
yaptırmadıklarını anlatmıştı. Kızın hamileliği altıncı yedinci ayına gelince
bunların kafasına dannkkk ediyor ve diyorlar ki kendi kendilerine, biz bu kızı
biraz daha böyle oturtursak çocuğu doğuramayacak. Ve ufak ufak onu tarlaya
götürmeye başlıyorlar. Yere çömelerek birşeyler toplasın diye. Böylece şanslı
gelin hamileliğinin son üç ayında çok güzel pelvis egzersizleri yapıyor
farkında olmadan. Sonrada pırt diye doğuruveriyor minik böceğini.
Bilmem
anlatabildim mi????